20 Ocak 2010 Çarşamba

soğuktan donmak mı? , Cehennemde yanmak mı?


SOĞUKTAN DONMAK MI? , CEHENNEMDE YANMAK MI?

İşçilerle tanışıp fotoğraflamaya başladığımdan beri , olayların akışı farklı bir gidişat almaya başladı. Fırsat bulduğum zamanları onlarla beraber geçiriyorum. Trenle gidiyorum onlarla yaşıyorum sonrasında dönüyorum.
Ama ne kadar onlar gibi olabilirim? Evet onlar gibi olamam onların uğurlarında savaştıkları bir davaları var , sonuna kadar bu uğurda ilerleyecekler. Artık yaptıkları eylem ; bu baş kaldırış onları diğer insanlardan farklı bir noktaya koydu. Bu uğurda canlarını verseler dahi arkalarında gururla yaptıkları bir değer bırakacaklar. tekel işçileri diğer insanlar gibi çok şey yaptığını zannedip de hiç bir şey olamadan kaybolup gitmeyecek.
Walter Benjamin'in dediği gibi " Evsizler gibi yaşamak için evimizi terk edip soğukta bir bankın üzerinde yatabiliriz ama asla onlar gibi olamayız. Biliriz ki sıkıştığımız zaman döneceğimiz sıcak bir ev bizi beklemektedir." işte buda böyle bir durum onlar gibi olamayız.
Ben onlar ile sokakta muhabbet edip soğuktan titrerken birkaç saat sonra oradan ayrılıp sıcak trene ulaşacağımı biliyordum. Kendi özgürleşme mi engelliyordum aslında. Ben gittikten sonra da o soğuk havada orada ne zaman biteceğini bilmedikleri bir belirsizlikte yaşayan ben değildim.
Tekel işçileri çocuklarına bırakacakları kötü gelecek için öldükten sonra cehennemde yanmaktansa , uğruna savaştıkları hakları için soğuktan ve açlıktan donmayı göze alıp özgürleşmişler dir. Benim gibi fani bir insana düşen görevde baş koydukları bu soğuk ve buzlu ölüm yolunu fotoğraflarımla belgelemekten öteye geçemiyecek. Bunun için üzülüyorum. Ama onlara bu şekilde bir katkım olursa ne mutlu bana.
Burada yapmak istediğim kendi vicdanımı rahatlatmak değil , onları yaşatarak gelecek kuşaklara örnek teşkil etmelerini sağlamak. Bu onların savaşı değil sadece; sizin karanlık geleceğinizi de aydınlatma savaşı. Ben bu yolda gücüm el verdiği sürece geleceğimiz için onların yanındayım...


18 Ocak 2010 Pazartesi

HRANT için ADALET için





HRANT İÇİN ADALET İÇİN

Onurlu ve güvenli bir kardeşlik için,

Hrant için adalet için,

19 Ocak'ta onun öldürüldüğü yerde buluşacağız.

Adaletin, kardeşliğin hüküm sürdüğü,
onurlu bir hayat istiyorsanız bizimle olun.

19 OCAK'TA HRANT İÇİN ADALET İÇİN 14 : 30 - Agos Gazetesi önü

17 Ocak 2010 Pazar

ANKARADAN İŞÇİ EYLEMİ MANZARALARI




ANKARADAN İŞÇİ EYLEMİ
Bugün sabah Ankara'ya iner inmez faaliyete başladım. Tren garına indiğimde sendikalar toplanmaya başlamışlardı. Trenden inmemle beraber fotoğraf makinamı çıkarmam bir oldu.
Gerçekten de Türk-İş in dediği kadar vardı. Türkiyenin her yerinden kadını - erkeyi , yaşlısı - genci , Türkü - Kürt'ü tek yumruk , tek bir amaç için toplanmışlardı. Bende kendimi eylemin akışına bıraktım. Bu safhada hep görmek istediğim sahneyi gördüm ; sadece insandık. Yaklaşık yüzbine yakın insan vardı , herkes tek ses tek yürekti.
İstanbul itfaiye sininin özelleştirilmesi sonucu 31 Aralıkta işsiz kalan itfaiyeciler, tekel işcileri en önü çekmek üzere yürüyüş kolunu oluşturdu konvoy. Tandoğan tren istasyonundan , sıhhiyede eylemin yapılacağı meydana yürüyerek ilerledik.
Bu topluluğun içinde devlet tarafından bir zarar görmemiş insanlarda vardı , fakat "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" mantığı güdmeden orada toplanmışlardı. Biliyorlardı ki ; bugün olmasa da bir gün sıra mutlaka onlarada gelecekti.
İnsanlar meydana toplandıktan sonra , tekel işçileri adına, itfaiyeciler adına ve şeker fabrikası çalışanları adına sözcüler konuşmalarını yaptı. Arkasından Onur Akın ufak bir konser verdi. Tabi mekanın değişmez isimleri ; Kaldıraç, TKP ve bunun gibi birkaç parti daha meydanlardaydı.Benim en ilgimi çeken Anarşistler grubuydu. Konuşmaların bitiminde sağnak yağmur altında saat 13:45 gibi işçiler dağilmaya başladı. Tekel işçileri Türk-İş in önünde kurulan grev çadırlarına gittiler.
Her zaman olduğu gibi bu topluluğu kendi amaçları için kullanmaya çalışanlar oldu fakat işçiler oldukça soğuk kanlıydı. Bu yönleriyle onları çok taktir ettim. 34 gündür süren bu onurlu mücadelelerini 5 dakikalık bir kışkırtmaya harcamamaları , akıllıca davranmaları ne kadar önemli bir kulvarda doğru bir şeklide ilerlediklerinin bariz bir örneğidir.
Tekel işcileri Oturdukları çadırda bu gece 24 itibariyle 3 günlük bir açlık grevine başlıyorlar. Üçüncü günün sonunda bir sonuç alamazlarsa, Sonuca ulaşana kadar ölüm orucuna başlayacaklar. Umarım yakın zamanda isteklerine ulaşırlarda bunların hiçbirine bir neden kalmaz. Burada yaptıkları iş çok zor. Gündüz 4 , gece eksilere inen hava muhalefetinde mücadele ediyorlar, etraftan topladıkları ve mağazaların bıraktıkları ayakkabı kutularını yakıp ısınmaya çalışıyorlar. Artık Türkiyeyi ve koyun gibi yaşıyan insanları uyandırmalıdır. bu bir toplumsal uyanıştır. Sonuna kadar onların yanındayım. Sizide onları desteklemeye çağırıyorum. bir gün yanlarına gelip dursanız bir sohbet etseniz sizin desteğiniz sizin sıcaklığınız onlara yeter.
Not: Türk - İş tüm sendikaları bir gün grev çağrısı yaptı. Bunları tabiki buluşup konuşacaklardır. Umarım olur ve Türkiye üstündeki ölü toprağını atıp hareketlenir. Okuyan herkese sevgiler. Ankara dan canlı yayında ben haber yazarınız Burock.:)

15 Ocak 2010 Cuma


PALERMO SHOOTING

Herkese selamlar. Artık yeni bir özellik kazandım. İstediğim yerden anında bloğa haberleri girebileceğim. biraz kendi çapımda habercilik yapmaya çalışacağım sanırım. İşte bunun ilk belirtisi olarak az önce izlediğim ve çok beğendiğim PALERMO SHOOTİNG hakkında yazacağım.
Film tam bir fotoğraf karesi gibi anlatılmış. Kamera hareketleri, müthiş kadrajlarda sabit tutulmuş içindekiler hareketlendirilmiş. yönetmenin böyle düşünmesine bayıldım. film tamamen kadrajlar ve ışık oyunları üzerinden gidiyor. ama bizim Nuri Bilge Ceylan filmlerinden farklı olan yanı: Yönetmen filme bir fotoğrafçı gözüyle bakmamış ,kadrajı güzel olsun diye uğraşmamış; sadece filmin yüklü olduğu büyük anlamı Susan SONTAG'ın fotoğraf üzerine kitabında anlattıklarının veya Walter BENJAMIN'ın fotoğraf ve zaman kavramı yazılarının filmleştiriliş hali.Bu hem senaryosu, hem yönetmeni ve görüntü yönetmeni tarafından çok iyi başarılmış.Filmin bende etkisi büyük oldu,bu hassas olduğum dönemde. Filmin müzikleri de başka bir filme bu kadar uymaz doğrusu. üzerinde kanımca çok düşünülüp yapılmış bir film. Soundtrack albümünü de zevkle dinleyeceğinizi düşünüyorum. İyi seyirler...
Not: Film ; Michelangelo Antonioni ve İngmar Bergman'a bir saygı duruşu niteliği taşıyor. Zaten filmin sonunda da bu belirtiliyor.
Bu arada Ankara'daki büyük eylem için akşam trenle hareket edeceğim. oradan bu blokta anlık olarak yazı ve fotoğraflarla size halkın gözüyle iletmeye çalışacağım. umarım başarırım. tabi fotoğraf çekmekten zaman bulduğum arada.görüşme üzere

11 Ocak 2010 Pazartesi

Tüm Tekel işçileri 14 Ocak'ta buluşuyor



Tüm Tekel işçileri 14 Ocak'ta buluşuyor!

Tekel işçilerinin özlük hakları ve kamu kurumlarına geçiş hakkı için başlattıkları eylem 27. gününe girdi. Ankara’nın ayazında seslerini duyurmak için kimi zaman havuza atlayan kimi zaman da kefen giyen Tekel işçilerine hepinizi destek vermeye çağırıyorum.
14 Ocak 2010 günü ise İstanbul Cevizli‘de, saat 12:30‘da işçi kardeşlerimizle beraber olma kararı aldık.
Bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığında olmayan herkesi bekliyorum. Şunu unutmayın ki sistem bir gün gelip sizin kapınızı da çalacak. O zaman bu vurdum duymaz ve rahat hayatın tehlikeye girdiğinde ; kendini savunmak için sokağa çıktığında , yanında dost bir omuz görmek istiyorsan şimdi ihtiyacı olana o dost omuzunu sen göstermelisin.

15 Şubat 2009 Pazar

Galileo Galilei ( B. Brecht )

Merhabalar; Bienalin konusu açıklandığından beri istanbul da bir Brecht söyleşi ve tartışmaları aldı başını gidiyor. bu söyleşilerden bir kısmımı bloğa daha önceden koymuştum.
Bu ayın başında Nazım Hikmet Kültür Merkezi Brecht in senaryosunu yazdığı 2 film ( 3 Kuruşluk opera , Galileo Galilei) , 2 de yönetmenlik denemesi ( Berber dükkanı , Kuhle Wampe ya da dünyanın sahibi kim? ) filmlerini gösteriyor. 2 iki tanesi bitti ( 3 kuruşluk opera ve Galileo Galilei ) 2'nci filme gitme şansı buldum.
Galileo Galilei tam bir tiyatro oyunu havasında kayda alınmış bir film. 1975 yapımı,
senaryosu : Brecht , yönetmeni: Joseph Losey. Film Galileo nun teleskopu bulmasıyla ; Güneşin dünya etrafında değilde , dünyanın güneşin etrafında döndüğünü kanıtlar. Bu buluşarı olayların başlangıcıdır. İncilde yazan dünya merkezciliği ve oluşan buluşlar Kiliseyi ve papayı korkutmaya ve gözleriyle gördükleri gerçekleri inkar etmeye sebep olur. Burada yüksek mevkilerdeki insanların halkı nasıl kandırdıkları gözükmektedir. bu buluşun killise tarafından halka açıklanması dünyayı bir merkez gibi gören ve cennetmişcesine yaşayan köyünde ekinin eken ve toplayan , hayvancılık yapan insanların görevlerinden vazgeçekleri ve vurdum duymazlığın baş göstereceği , üst tabakadakilerde kendilerince üstün saydıkları mevkilerini kaybedeceklerinden korkmaktadırlar. gerçekleri görmek yerine Galileoyu bulduğu keşifleri inkara zorlarlar.
Geri kalanını siz izleyin.Film tam bir söz mücadelesi. Görseliğe önem vermeden 2 saat 15 dk nasıl film izletilir tam dersini verir nitelikte...
Diğer İki filme gitmeyi düşünürseniz ;
http://www.nazimhikmetkulturmerkezi.org/ dan aylık programlar bülümünde bulabilirsiniz.

2 Şubat 2009 Pazartesi

İŞTE BİZ BU ADAMLARI DESTEKLİYORUZ(HAMAS)...





Gazze'de bir terör devleti yaratmış , Seçimleri bölgedeki herkeze kafa tutabilecek bir kabadayı olarak kazanmış, daha sonra oy kaybına uyramaya başlayınca başka bir ülkeye nereye gittiği belli olmayan füzeler yağdırmış bir terör örgütüdür hamas. Sadece İsrail'e roket sallamakla kalmamış kendi dikdatörlüğünde kendinden farklı düşünenleride temizlemiştir. Fırlattığı roketlerin sonucunu düşünmeden ; Eminimki kendi halkında ölenlerin acısını bizim kadar çekmemiştir.
Terör örgütleri ne yapar aynen Pkk'nın yaptığını yapar ve kendini halkın içine gizler eylemlerini halkın arkasına sığınarak yapar, o sözde savunduğu halka zarar geldiği zaman bunu probaganda aracı olarak kullanır. İşte burada da tam bunu görüyoruz; hamas Filistin halkının arasında saklanıyor, oradan israile bunların olacağını bilerek roket fırlatıyor ve israilin akılsızca yaptığı saldırıları ve öldürdüğü çocukları kendine oy ve propaganda aracı olarak kullanıyor. Eminimki ölen her Filistinliye bir bonus olarak bakıyorlardır. Her israil Misket bombasının öldürdüğü erkek 10 puan , kadın 10 puan , Çocuk 50 puan , hele bide bebekse 100 bonusu kapmışsın demektir.) Biz burada basının yaptığı haberler neticesinde üzülürken, hergün bir kısım insan sokaklarda yürüyüş yaparken onlar orda ellerini ovuşturup amerikan viskilerini yudumlayıp gelen bonuslarını saymakla meşgullerdir.
Bizim Davos'ta efsane olmaya çalışmakla uğraşan başbakan napıyor bulunmaz fırsatı değerlendiriyor ve kömürden daha güzel bir oy toplama malzemesi buluyor ve israil'e siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz gibi halkın kullanacağı cümlelerle olay çıkartıyor. savaş esnasında bu ülkenin dış işleri bakanı çıkıyor ve birleşmiş milletler istesin biz hamasa 2 dk. ulaşırız diyor. Irağı Pkk ile yandaşlık yapmakla suçluyor ama hamasın attığı füzelere hiçbirşey demiyor. Üzerine bide bir terör örgütünü destekliyor. Davosta hamasın istediği ödevi yapıp yıldızlı pekiği alıyor bir terör örgütünden.
Acaba gerçekten toplanan yardımlar savaştan zarar gören insanlaramı gidiyor , yoksa HAMAS'ın savaş çıkarmak için kullanacağı füzelere mi?
ORADA İNSANLAR ÖLÜYOR HERKEZ BUNU OY TOPLAMAK, ELİNİ GÜÇLENDİRMEK İÇİN PROBAGANDA OLARAK KULLANIYOR.